18 Mart 2014 Salı

Hüsran Üzerine

bilmem kaçıncı başlayıp bitirmediğim otoportrem
Tumblr'da anlamsızca gezinirken kendi url'ime bir daha göz attım. Mr. Frustration Man. Bu isim normalde benim çok beğendiğim ve takdir ettim bir oyun olan Grim Fandango'nun soundtrack'indeki yine çok beğendiğim bir şarkıdır. Adıyla hiç alakası yoktur şarkının, ama benim çok var bu isimle alakam.

Frustration: Bir şeyi değiştirmeyi veya başarmayı beceremediğimizde yaşadığımız can sıkıntısı hali. Bunun türkçe bir karşılığı var mı? Ya da daha iyi bir çevirisi olabilir mi? Hüsran, düş kırıklığı belki. Belki de hep hayal kuruyoruz, anlık hayaller, bir şeyi başardığımızın, becerdiğimizin hayali, ve bu olmadığında kırıklık hissini yaşıyoruz. (Batkı diyor tdk. Neden batkı kelimesi ölmüş? Neden sıkıntı kazanmış? Bazen batmaz mı yaşadığımız şeyler, ama hep sıkıntı diyoruz..)

Sanırım çok başarılı ve kabiliyetli bir babanın oğlu ve yine aynı derecede zeki ve potansiyeli olan bir büyük abinin küçük kardeşi olduğumdan, kendini kanıtlamak için aynı hızda ve mükemmelikte yüzmeye çalışıyorum. Veya bu milyarlarca kişiyle dolu gezegende kendime bir kimlik edinip, o kimliği doldurabilmek için dakikası dakikasına o rolü oynamaya çalışıyorum. Belki hakikaten samimiyim ve gerçekten içimden geldiği için bu misyonu edindim ve çalışıyorum. İşte buna inanmak istiyorum, ve belki de inandığımız şeyler gerçektir? Bunu bilemeyiz.

Küçük hissediyorum kendimi, güçsüz, kabiliyetsiz, zayıf. Küçük hissediyorum, kimseyi etkileyemeyen, kimseyi değiştiremeyen, sesi çıkmayan. Hep farklı bir şeyler yaptığını sanan, ama hep özgün olmayan fikirleri bulan. Her şeyden çabucak sonuç bekleyen, ve bunu elde edemediğinde 'olmuyor' diyip küsüp bırakan. Sahip olduğu güzel şeyleri koruyamayan, kaybeden, güçsüz, zayıf bir mahluk. Güven vermeyen, sırf kendi için yaşayan, bencil mahluk.

Kendimi kandırıyormuşum gibi hissediyorum. Sanki bir rol oynuyorum daima, ve oynamadığım konusunda da kendime daima yalan söylüyorum. Sanki iyi bir okuyucu, iyi bir dinleyici, iyi bir sanatçı, iyi bir çizer, iyi bir arkadaş, iyi bir kuzen, iyi bir evlat, iyi bir öğrenci falanmışım gibi.

Ama bir insan, her gün iyi bir okuyucu, öğrenci, arkadaş, kuzen, evlat, öğrenci olabilir mi? Her gün, aksatmadan. Olmuyor demek ki, ben hüsrana uğruyorum, ve eminim başkaları da oluyor.

O zaman bir beklenti var hakikaten de. Sanki her gün muhteşem olucakmışız gibi, her gün güçlü, dayanıklı, azimli olucakmışız gibi, ve olmayınca hüsran oluyor, düş kırıklığı oluyor. Fakat ben neden sanki her günüm bir hüsranmış gibi hissediyorum? Gece yatağa yatınca neden aklıma hep kırdığım kalp, üzdüğüm insan, kesin döktüğü göz yaşları, bana yazdığı kırıcı cümleler, yürütmeyi beceremediğim ilişkim, toplamadığım dağınık ev, kopardığım saç telleri ve yerden kaldırmadığım kıyafetlerim, bitirmediğim onca resim, devam etmediğim onca kitap, anlayamadığım yazarlar, algılayamadım kavramlar, korktuğum ölüm ve yokoluş geliyor aklıma?

Becerebildiğim tek şey de unutmamak sanki.
Her şeyi hatırlamak, her yenilgiyi, her kırıklığı, her hüsranı hatırlamak.

Bir kütüphane gibi saklıyorum her şeyi. Raflarda onca hüsran var, bir o kadar da kolilerde, bantlı. Açılmayı bekliyorlar. Ben de o kolilerin üzerinde oturuyorum, üzerinde uyuyorum, her an benimle onlar. Daima onları düşünüyorum, daha ne kadar çıkacak diye, ve ne zaman boğulucam diye, bu kütüphanenin içinde, ne zaman nefes alacak hava kalmayacak burada.

Bunların hepsini kendime hatırlatıp eziyet çektiriyorum kendime
Sorunu çözecekmiş gibi sanki
Kırılan kalp onarılmayacak
Başarısızlıklar da baki kalacak sadece

-Engin-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder