22 Mart 2014 Cumartesi

Geyikler Destanı, Aidiyet, Bağlar ve Yalnızlık Üzerine

Sıkça duyduğum ve nasıl bi' yer olduğunu merak ettiğim Çinili Cafe'de yazdığım bir iki sayfayı sizinle paylaşmak istiyorum hayalî okurlar: (çok da iyi bi yer değilmiş, gürültülü... üstelik çok da pahalı!)

"Bir yerim olsun istiyorum abi, böyle belli kişilerle rutin olarak gidilecek biyer.. Orası benim ikinci evim gibi olacak bir nevi..
Niye böyle biyer düşünüyosun dostum ne tatmin etmiyor seni? Aradığın nedir, tamam bunu söyledin ama belirt gerçekten ne istediğini?
Ortalıktan kaybolmak istiyorum abi, sanki, böyle oraya gidicez arkadaşlarla, ve diğer muggle'lardan bir farkımız olucak gizemli kahramanlarmışız gibi. Evde mandalina yiyen insanlardan bir farkımız olucak abi. [şu anda bu satırları yazarken havuç yiyor olmam]

Peki ne işine yarıcak bu dostum?
Şu anda bunu bilmiyorum, ama bildiğim tek şey bunu can-ı gönülden istiyor olduğum. [bazen bir şeyi istemek için onun yoksunluğu bile yeterli değil midir?]
Bence sen etrafındaki insanları beğenmiyosun dostum, istiyosun ki yıllarla beslenmiş, büyümüş, köklü dostlukların olsun, ama tohumu ekmezsen fidanın olmaz ki..
Evet, istiyorum ki arkadaşlarım fotoraflarımı çeksin, bunları saklayalım, paylaşalım, nebilim bişeyler olsun. Etrafımız, okula gidip ödev yapan sıkıcı insanlar değil de dışarıda bişeyler tecrübe etmiş, gezmiş tozmuş ilginç insanlarla dolsun.
Senin derdin daha ziyade sıkılmaktan. Çok çabuk sıkılıyorsun her şeyden ve bu yüzden hiçbir şeye bağımlı kalamıyosun. Kaçıyosun her şeyden, yeni tanıştığın insanlardan. Mutluluğu başka yerlerde arıyosun ama fidanın yükselişini beklemekten üşenip kaçıyosun.
Napmak lazım peki?
Gel benimle, gel içelim, içelim de güzelleşelim, sonra başkalarını da eğlencemize ortak edelim, hiçlik üzerine bir destan yazalım. Bir masada masallar uyduralım, efsaneler yaratalım içtiğimiz biralarla..."

Bu dağınık ve spontane diyaloğa Geyikler Destanı adını vermişim. Bu belki başka bir hikaye serisinin başlangıcı olacaktı, olacak. Çinili'ye gittim ve yalnız başıma masaya oturdum, biraz tuhaftı çünkü çok kalabalıktı. İşte o zaman kendi kendime, bunun gibi ama başka bir yer aradığımı düşünüyordum. Niye böyle bir isteğim vardı, kendime ait bir evim yok muydu zaten, gayet konforlu olan, onu düşünüyordum. Ama olay bu değildi işte, bu "yeri" birileriyle paylaşmak lazımdı, başkalarıyla beraber o "yere" ait olup bir bağ kurma meselesiydi benim derdim. Bu dert eminim ki birçok insanın da derdi aynı zamanda, bu konu üzerinde çok durdum başkalarıyla, ve çok duydum. Hepimiz özeniyoruz bu Cheers'daki, Friends'deki, How I Met Your Mother'daki cafelere barlara, o sezonlarca sürüp giden tatlı arkadaşlıklara...

evimin balkon manzarası, herkesi bekliyorum kıpss ;);));)

Yalnızlık kavramının zıttı neyse, oydu hayal ettiğim, ama tam olarak ne istediğimi ve böyle bir istek içinde niye olduğumu ben de yanıtlayamıyordum. Yalnız olmayı hem sevip, hem de bu durumdan acı çekmek nasıl mümkündü?

resim koyalım ki yazımız okunsun...
Bugün Moda'da yürürken, kimsenin yüzüme bakmadığını fark ettim. Daha ziyade, kimseyle göz teması kuramadım. Hava harikaydı, (ben Ankara'dayken, bahar denen şeyin bu kadar güzel olabileceğini bilmezdim) bugün gökyüzünden kafamı indiremiyordum, doğrudur, görmemişim bu kadar mavi bir gökyüzü, belki başkaları için de bu böyleydi ama önümden geçen insanlara çarpmamak için kafamı indirdiğimde insanların gözlerine bakıyordum. Seyrediyordum onları. E kimse bana bakmıyordu ki, gözleri bana bakmıyordu. Görünmez adam gibiydim, kimse benim varlığımın farkında olduğunu gösterecek bir şey yapmıyordu. E yabancıymışım işte!

İnsanın arkadaşı veya tanıdıkları olunca gözler birbirlerine bakar. Diyaloglar kurulur. Mesajlar yazılır, hediyeler alınır, verilir, beraber olunur, içilir, fotoğraflar çekilinir. Bunu istiyordum ben de. İstemeyeyim mi, napıyim?

Hepimiz istiyoruz bunu, herkes yalnızlıktan şikayet ediyor. Ben de burda şikayet ediyorum işte! Ama neden kimse elini uzatmıyor başkasına? Sokaklarda dolaştıkça, "muggle olmak istemeyen" insanlar görüyorum. Bunlara hipster, hifstır, gösterişçi, tiki, şovcu, tarz yapmış, tarzcı falan diyoruz, diyorum, ama bu insanlar başkaları tarafından fark edilmek, sıradışı tarzlarıyla dikkat çekmek istemiyor mu? Benim de istediğim bir nevi bu! Tabi ben o kadar sıradışı olmak istemiyorum, ama olduğum halimle biraz dikkat çekmek istemiyor değilim, bunu inkar etmem. Madem bu isteklerimiz ortak, neden aramızda böyle görünmez bir duvar var? Neden insanlara ulaşmak bu kadar zor geliyor?

Herkes arkadaşı olsun istiyor da, o arkadaşları da özel olsun istiyor, arkadaşlarını özenle seçiyor, en havalı, en eğlenceli, en anlayışlı, en karizmatik insanlar olsun istiyor galiba. Bu yüzden itiyoruz belki de birbirimizi, aynı kutupların birbirini ittiği gibi. Nerden bulucaz o zaman zıt kutuplarımızı, sanki öyle bir şey varmış gibi?


-Engin-


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder